Forum üyesi arkadaşlarımın ve tüm Türk Ulusunun zafer bayramı kutlu olsun.
degerli forum üyeleri arkadaş ve kardeşlerimin bu büyük ve anlamlı bayramını kutlar ulusal birlik ve bütünlüğümüzün sonsuza dek sürmesini temenni ederim.sevgilerimle
Forum üyesi arkadaşlarımın ve tüm Türk Ulusunun zafer bayramı kutlu olsun.
Bayraklarımızı asmayı unutmayalım
bu büyük zaferi ve tarihimize altın harflerle yazılmış kahramanlık destanını bize kazandıran bayrağımızı,ülkemizi,bağımsızlığımızı ve bu cennet ülkenin birilerinin pis çizmeleri altında ezilmesine engel olan kahramanlarımızın ruhları şad olsun,mekanları cennet olsun.
büyük zafer hepimize kutlu olsun
Zafer Bayramamız kutlu olsun
Zafer Bayramımız tüm TÜRK alemine kutlu ve mutlu olsun.
ne mutlu bizlere ki ,allah bize atatürk ü nasip etmiş...bu sayede babalarımızın kim oldugunu biliyoruz..kendimize ait bir ülkemiz ve bayragımız var..
bizlere bunları bagışlayan atamız ve silah arkadaşlarının mekanları cennet olsun(zaten olmuştur ya)
bayramımız kutlu olsun....
Tüm Sitemiz üyesi değerli arkadaşlar,
Zafer Bayramımız TÜRK alemine kutlu, kahramanlarımızın ruhları şad ve mekanları cennet olsun.
Allah onlardan razı olsun.
İyi ki onlar varmış.
Zafer bayramımız hepimize kutlu olsun.
milletimizin ve ülkemizin daimi kalması dileği ile.
çanakkaleden sarıkamışa, galiçyadan hicaza ve son olarak sakaryadan izmire şehidlerimize allahtan rahmet diliyor, tarih boyunca milletmizin yetiştirdiği tüm büyüklerimizin önlerinde saygı ile eğiliyorum.
her ne kadar çanakkale için yazılmışsada anlamı herşeyimizle bütünleşen şiiri aşağıda hatırlatıyorum.
Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına,
Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz ...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.
Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.
Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bir göğüslerse Huda’nın edebi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.
Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe”desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.
“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufukalar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
MEHMET AKİF ERSOY
Konu furkanozkan tarafından (01.09.2012 Saat 00:29 ) değiştirilmiştir.
Yenilen düşman tarafından bile gıptayla bakılan zafer maalesef ideolojik yaklaşımlarla küçümsenmeye çalışılıyor, bunu yapmaya çalışanlar utansın diyorum.
Üstün Sorkun - 1960 / İstanbul
çok fazla bilgi kirliliği var malesef
tarihe meraklıyımdır ve hem sağdan hem soldan okurum. ne yazıkki son dönemde özellikle elektronik bağlantıların gelişmesinin büyük etkisi ile bilgi kirliliği ve bu kirliliği elemeden inanma hastalığımız var. yazarlarımızda sağolsunlar inatlarını sürdürüyorlar bazı konularda
çok araştırmak lazım
Yarı aç, yarı tok taarruza kalkarak, altı ayda aşılamaz denilen siperleri altı saatte aşarak on dört gün sonra İzmir'e girerek yurdumuzu esaretten kurtaran başta Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimizi yad ve şükranla anarken 30 Ağustos zafer bayramı türk milletine kutlu olsun.
* Türk Ulusunun zafer bayramı kutlu olsun.
Evet Zafer Bayramımız kutlu olsun, her ne kadar milli bayramların kutlanması bir şekilde sönükleştirilsede, günü geldiğinde bizler milli bayramları duble kutlamasınıda biliriz.
Allah bir daha bizleri bu şekilde imtihan etmesin ve memleketimiz o işgal günlerinin durumuna bir daha düşmesin. Zafer bayramımız kutlu olsun, yaşadığımız sıkıntılı günler
yine milletimizin o yıllardaki birilik ve azmiyle aşılsın.
"Nazım Hikmet _ Kuva-yı Milliye Destanı"ndan
YIL 1920
VE
ARHAVELİ İSMAİL’İN HİKÂYESİ
............
Ve çok uzak,
çok uzaklardaki İstanbul limanında,
gecenin bu geç vakitlerinde,
kaçak silâh ve âsker ceketi yükleyen laz takaları
hürriyet ve ümit,
su ve rüzgârdılar.
Onlar, suda ve rüzgârda ilk deniz yolculuğundan beri
vardılar.
Tekneleri kestane ağacındandı,
üç tondan on tona kadardılar
ve lâkin yelkenlerinin altında
fındık ve tütün getirip
şeker ve zeytinyağı götürürlerdi.
Şimdi, büyük sırlarını götürüyorlardı.
şimdi, denizde bir insan sesinin
ve demirli şileplerin kederlerini
ve Kabataş açıklarında sallanan
saman kayıklarının fenerlerini
peşlerinde bırakıp
ve karanlık suda Amerikan taretlerinin önünden akıp
küçük,
kurnaz
ve mağrur
gidiyorlardı Karadeniz'e.
Dümende, ve başaltlarında insanları vardı ki
bunlar
uzun eğri burunlu
ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki
sırtı lâcivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin
zaferi için
hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin
bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler...
Karanlıkta kurşunî derisi kırmızıya boyanan
baltabaş gemi
İngiliz torpitosudur.
Ve dalgaların üstünde sallanarak
alev alev
yanan:
Şaban Reis'in beş tonluk takası.
Kerempe fenerinin yirmi mil açığında,
gecenin karanlığında,
dalgalar minare boyundaydılar
ve başları bembeyaz parçalanıp dağılıyordu.
Rüzgâr:
yıldız - poyraz.
Esirlerini bordasına alıp
kayboldu İngiliz torpidosu.
Şaban Reis'in teknesi
ateşten direğiyle gömüldü suya.
Arhaveli İsmail
Bu ölen teknedendi.
Ve şimdi
Kerempe fenerinin açığında,
batan teknenin kayığında
emanetiyle tek başınadır,
fakat yalnız değil:
rüzgârın,
bulutların
ve dalgaların kalabalığı,
İsmail'in etrafında hep bir ağızdan konuşuyordu.
Arhaveli İsmail
kendi kendine sordu:
«Emanetimizle varabilecek miyiz?»
Kendine cevap verdi:
«Varmamış olmaz.»
Gece, Tophane rıhtımında
Kamacı ustası Bekir Usta ona:
«Evlâdım İsmail,» dedi,
«hiç kimseye değil,» dedi,
«bu, sana emanettir.»
Ve Kerempe fenerinde
düşman projektörü dolaşınca takanın yelkenlerinde,
İsmail, reisinden izin isteyip,
Şaban Reis,» deyip,
«emaneti yerine götürmeliyiz,» deyip
atladı takanın patalyasına,
açıldı.
«Allah büyük
ama kayık küçük» demiş Yahudi.
İsmail bodoslamadan bir sağnak yedi,
bir sağnak daha,
peşinden üç-kardeşler.
Ve denizi bıçak atmak kadar iyi bilmeseydi eğer
alabora olacaktı.
Rüzgâr tam kerte yıldıza dönüyor.
Ta karşıda bir kırmızı damla ışık görünüyor:
Sıvastopol'a giden bir geminin
sancak feneri.
Elleri kanayarak
çekiyor İsmail kürekleri.
İsmail rahattır.
Kavgadan
ve emanetinden başka her şeyin haricinde,
İsmail unsurunun içinde.
Emanet:
bir ağır makinalı tüfektir.
Ve İsmail'in gözü tutmazsa liman reislerini
ta Ankara'ya kadar gidip
onu kendi eliyle teslim edecektir.
Rüzgâr bocalıyor.
Belki karayel gösterecek.
En azdan on beş mil uzaktır en yakın sahil.
Fakat İsmail
ellerine güvenir.
0 eller ekmeği, küreklerin sapını, dümenin yekesini
ve Kemeraltı'nda Fotika'nın memesini
aynı emniyetle tutarlar.
Rüzgâr karayel göstermedi.
Yüz kerte birden atlayıp rüzgâr
bir anda bütün ipleri bıçakla kesilmiş gibi
düştü.
İsmail beklemiyordu bunu.
Dalgalar bir müddet daha
yuvarlandılar teknenin altında
sonra deniz dümdüz
ve simsiyah
durdu.
İsmail şaşırıp bıraktı kürekleri.
Ne korkunçtur düşmek kavganın haricine.
Bir ürperme geldi İsmail'in içine.
Ve bir balık gibi ürkerek, bir sandal
bir çift kürek
ve durgun
ölü bir deniz seklinde gördü yalnızlığı.
Ve birdenbire
öyle kahrolup duydu ki insansızlığı
yıldı elleri,
yüklendi küreklere,
kırıldı kürekler.
Sular tekneyi açığa sürüklüyor.
Artık hiçbir şey mümkün değil.
Kaldı ölü bir denizin ortasında
kanayan elleri ve emanetiyle İsmail.
İlkönce küfretti.
Sonra, «elham» okumak geldi içinden.
Sonra, güldü,
eğilip okşadı mübarek emaneti.
Sonra,
Sonra, malûm olmadı insanlara
Arhaveli İsmail'in âkıbeti.
Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)